Parlak yıldızlarla bezeli bir gece, gökyüzüne bakın ve kendinize sorun: Tam olarak kavrayamayacağımız kadar büyük bir evrende gerçekten yalnız mıyız?
Muhtemelen hayır.
Dünya milyarlarca başka noktadan oluşan uçsuz bucaksız bir denizde küçücük bir nokta, nasıl olur da buradaki tek yaşam biz olabiliriz?
Birçok uzman, uzaylıların varlığına dair kesin kanıtlar olmasa bile, onların orada olduğu sonucuna varmamız gerektiğini söylüyor.
Peki, Dünya dışındaki yaşam hakkında ne biliyoruz?
Ve bir gün onlarla tanışacak mıyız?
BBC Radio 4’te UFO özel programına katılan bilim insanları uzaylıların muhtemelen var olduğu konusunda hemfikir.
Ama “Yakın zamanda uzaylılarla temas kuracak mıyız?” sorusu biraz daha zor.
Peki uzaylıların varlığına ve karşılaşmamızın zorluğuna dair bildiklerimiz neler?
1. Olasılık hesapları uzaylıların var olduğunu gösteriyor
Çoğu bilim insanı, evrende bir yerlerde uzaylı yaşamın varlığının neredeyse kesin olduğu konusunda hemfikir.
Galaksimizde 300 milyar yıldız var ve şu anda bu yıldızların etrafında dönen gezegenler keşfediyoruz. Ne kadar çok ararsak ve ne kadar çok teknoloji kullanırsak, o kadar çok gezegen buluyoruz.
Bugüne kadar, sadece kendi galaksimizde yaklaşık 4.000 gezegen tespit ettik. Evreni bir bütün olarak ele alırsak, yaklaşık 200 milyar galaksi var.
Neden yaşam sadece burada olsun ki? Uzay bilimci Maggie Aderin-Pocock, “Orada bir yerlerde olduğuna oldukça eminiz” diyor:
“Bu tamamen bir sayı oyunu. Olasılık meselesi.”
2. Halihazırda yüzlerce potansiyel olarak yaşanabilir gezegen biliyoruz
Spektroskopi adı verilen bir teknikle bu gezegenlerin atmosferlerini ölçebiliyoruz. Bu teknikte, yıldız ışığı gezegenin atmosferinden geçer ve biz de kimyasal analiz yapabiliriz.
Dünya atmosferinde bulunan türde maddeler tespit edersek bu orada yaşam olduğunu kesin olarak doğrulamaz, ancak bunun mümkün olduğuna dair güçlü bir gösterge olur.
Astrofizikçi Prof. Tim O’Brien, “Yaşam olasılığı olan yüzlerce gezegen biliyoruz. Önümüzdeki on yıl içinde, yaşamın varlığına dair potansiyel kanıtlar bile gösterebilecek bir gezegen bulacağımızdan neredeyse eminiz” diyor.
3. Yaşamın var olamayacağını düşündüğümüz yerlerde yaşam bulduk
Gezegenimizin ötesinde yaşamın varlığını düşünürken, daha önce hayatta kalmanın imkansız olduğu düşünülen yerlerde mikroplar keşfettiğimizi hatırlamakta fayda var.
Bu yaşam formları, tanıdığımız DNA’ya dayalı, yani bizim bildiğimiz türden bir yaşam, ancak güneş ışığından uzak, okyanusların derin çukurlarında yaşıyorlar.
Geçmişte, yaşamın yalnızca kendi yıldızından belirli bir uzaklıkta (böylece doğru düzeyde radyasyona maruz kalacak şekilde) bir gezegende var olabileceğine inanıyorduk.
Olası görmediğimiz yerlerde yaşamın varlığını keşfetmek, yaşamı destekleyebilecek uyduların da olabileceği fikrini gözler önüne serdi.
4. Başka gezegenlerdeki canlılar akıllı yaşam formları olmayabilir
Çoğu bilim insanı, evrende yaşam olasılığı konusunda olumlu. Bilmediğimiz şey ise akıllı yaşamın olup olmadığı.
Profesör O’Brien, “Dünya’daki yaşamın tarihinin uzun bir kısmında canlılar çok basitti. Aslında milyarlarca yıl boyunca bakteriyel hayat vardı” diyor.
Gezegenimizde çok hücreli yaşamın gelişmesine yol açan bir dizi tesadüfi olay oldu.
Uzaylıların bizimle iletişime geçebilmesi için fiziksel ve teknolojik olarak gelişmiş olmaları gerekir.
5. İletişimi zorlaştıran koşullarda yaşıyor olabilirler
Samanyolu’nda 300 milyar yıldız ve bunların çoğunda güneş sistemleri var. Bu galakside on milyar yıl veya daha uzun bir süre içinde bir medeniyetin ortaya çıkmış olması muhtemel.
Bu durumda, hiçbir yaşam formunun yıldızlar arası mesafeleri aşabilecek noktaya ulaşmamış olması zor.
Büyük İtalyan fizikçi Enrico Fermi’nin dediği gibi, uzaylıların Dünya’ya gelmemiş olmasını açıklamak zor.
Ancak uzay bilimci Maggie Aderin-Pocock, bunun neden olmadığını açıklamanın yolları olduğunu söylüyor:
“En büyük sorunumuz, tek bir yaşam örneğine sahip olmamız, yani bu gezegendeki yaşam.”
Alışılmışın dışında düşünmeliyiz. Örneğin, “Oldukça aktif bir yıldızın yanında yaşıyorsanız, yerin altında yaşıyor olabilirsiniz… Bu, orada akıllı yaşam olmadığı anlamına gelmez, ancak yerin altında yaşadıkları için iletişim kurma imkanı olmayabilir.”
6. Birbirimizle zıt yöntemler kullanarak iletişim kurmaya çalışıyor olabiliriz
Jodrell Bank Gözlemevi’ndeki gibi büyük teleskoplar inşa edilir edilmez, bilim insanları, benzer bir teknolojiye sahip bir medeniyet varsa birbirimize gönderdiğimiz sinyalleri alabileceğimizi düşündü.
Jodrell Bank’ın direktörü Profesör Tim O’Brien, “1960’lardan beri radyo teleskopları kullanarak dünya dışı medeniyetlerden gelen sinyalleri dinliyoruz” diyor.
Ancak, bir yaşam formunun sinyal gönderebileceği o kadar çok farklı yol var ki, hayatımızı bunları aramakla geçirebilir ve hiçbir sonuca varamayabiliriz. Belki de henüz doğru yöntemi bulamadık.
7. Yıldızlar o kadar uzak ki dünya dışı bir mesajın bize ulaşması binlerce yıl sürebilir
İletişim yönteminin yanı sıra mesafe de büyük bir engel teşkil ediyor.
Breakthrough Listen adlı yeni bir proje kapsamında bilim insanları, en yakın bir milyon yıldızı araştırıyor, ancak aynı zamanda 25.000 ışık yılı uzaklıktaki Samanyolu’nun ortasında bulunan yıldızları da inceliyor.
Bu yıldızlardan birinden gönderilen bir mesajın bize ulaşması için 25.000 yıl kadar bir süre geçmesi gerekir.
Eğer uzayda yaşam varsa, onlardan bir ses duymamız binlerce yıl sürebilir.
8. Medeniyetler arasında zaman farkı olabilir
Uzaylıların Dünya ile temas kurmuş, hatta bizi ziyaret etmiş olması mümkündür, ancak bu, dinozorların dünyayı dolaştığı Jura döneminde olmuş olabilir ve biz bunu bilmiyoruzdur.
Aderin-Pocock, “Medeniyetlerimiz kesişmezse, uzaylılarla asla karşılaşamayız” diyor.
Belki de çok uzun zaman önce geldiler veya insan hayatı sona erdikten çok sonra gelecekler.
9. Uzun mesafeli uzay yolculuğu bizim için henüz mümkün değil – onlar için de olmayabilir
Şu anda yıldızlar arasına büyük bir uzay aracı göndermek bizim kapasitemizin ötesinde.
Mevcut durumda, ışık hızında radyo dalgaları gönderebiliyoruz ama bu sadece uzayın boşluğunda seyahat eden bir radyo dalgası.
Eğer sondalar veya insanlar şeklinde fiziksel kütle göndermek istiyorsak iş çok daha zor hale geliyor.
Ünlü İngiliz teorik fizikçi ve kozmolog Stephen Hawking’in ölümünden önce desteklediği Breakthrough Starshot projesi, nesneleri güneş sistemimize iletmek için uzaya yerleştirilen metalize plastik bir levha olan güneş yelkeni kullanma seçeneğini araştırıyor.
Bu, fotonları güneş yelkenine çarpmak, momentumlarını aktarmak ve güneş yelkenini ışık hızının beşte birine kadar hızlandırmak için devasa bir lazer bankası gerektirecek.
Bu proje ne kadar heyecan verici olsa da 20 ışık yılı uzaklıktaki bir gezegene ulaşmak yüz yıl sürer ve mevcut teknolojiyle bir gramdan ağır hiçbir şeyi gönderemeyiz.
İnsanların yakın zamanda uzaya çıkması kesinlikle mümkün değil. Ayrıca uzaylıların da galaksiler arası seyahati başarmış olma ihtimali çok düşük.
10. Bizi ziyaret etmek istemeyebilirler
Bizimkinden çok daha gelişmiş teknolojiye sahip yaşam formları olsa bile, bizimle iletişime geçmek istemeleri gerekir.
Dışarıda herhangi bir uzaylı, biz dünyalılar hakkında kayıtsız hissedebilir. Ve binlerce yıl boyunca yıldızlar arasında seyahat ederek bize yaklaşmak ve tanışmak fikrine pek sıcak bakmayabilirler.
Bu, neden hiç uzaylı ziyaretleri almadığımızı da açıklayabilir: belki de onlar sadece bulundukları yerde mutlular.